Arkadaşlar sizlere spor hakkında bahsetmek istiyorum spor
yapmak bir kişiye neden zor gelir. Herkesin
içinde spor yapmak gelir ama spor yapanların sayısı çok azdır. Bunun nedeni: spor yapmanın etkilerini insanların hemen
görememesidir. Bu nedenle de insanlar pazartesi spora başlar bir hafta tamamlanmadan
sporu bırakırlar. Spor yapmanız için düzenli bir hayatınızın da olması
gereklidir. Neden mi? Çünkü; kişi sporu
her zaman erteler. Diğer işler ona göre daha önemlidir ve en son sporu yapar o yüzden
düzenli bir hayatımızın olması bu ertelemeyi ortadan kaldırır. Düzenli bir
hayatımızın olması her zaman aynı saatte spor yapmamıza olanak
sağlar. Bu da spor için çok önemlidir. Düzenli
spor yapmanız sizi sürekli zinde tutar. Gittikçe artan obezite hastalığı
nedeniyle dünyanın geleceği şişman kısa boylu sağlıksız bir nesille karşı
karsıya neden bunu değiştirmeyelim ki neden bekliyoruz ve koşmuyoruz. Biz hep evde top oynanmaz
diyerek yetiştirildik oysa top oynayalım bırakın ne olacak ki vazo mu kırılacak
bırak kırılsın sağlığımdan daha mı önemli? Alt kattaki komşu mu kızacak kızsın
hem siz onlara kötülük yapmıyorsunuz. Bir düşünün siz ses yaptınız ve alt
kattaki komşu o kadar merdiven çıkıp sizin kapınıza gelir ve sizi uyarır. O da
spor yapmış olur. Bu son söylediğimde ciddi değildim. Benim yüzümden kimse
rahatsız olsun istemem ama spor yapmanın değerini yaşlanınca da anlıyoruz. Yakınınızdaki
yaşlılara bir bakın. çoğu bacak ağrılarından,
boyun ağrılarından ve sırt ağrılarından şikayetçi. Şimdi gidip “senin neden
sırtın ağrıyor biliyor musun spor
yapmadığın için” dediğinde genellikle şu cevabı duyarsın “ne sporu be benim
yaptığım iş zaten spordu” der. Ya arkadaş senin yaptığın iş başka spor başka
sen çalışırken dikkat ediyor musun bu kasım çok çalıştı biraz da diğerini
çalıştırayım diye. Neyse arkadaşlar bu muhabbet böyle devam eder durur. Ama siz
asla haklı çıkmazsınız bu yüzden de fazla da ısrar etmeyin amcalara nenelere
onların da kalbini kırmamak gerekir. Spor yaparsam derslerim aksar diye
düşünüyorsanız da yanlış bir düşünce içinizdesiniz demektir. Spor yapmak vücudu
öyle bir hale getirir ki siz istemeseniz
de sizin öğrenmenizi hızlandıracaktır. O yüzden siz günde 2 saat ders çalışıyorsanız
1 saat ders çalışarak aynı şeyleri öğrenebilirsiniz. Ama ben 2 saat ders yapacağım ders yapmak
benim hobim ben ders yapmayınca gözüme uyku girmez derseniz bu sizin tercihinizdir.
Herkese sağlıklı günler diliyorum.
28 Şubat 2014 Cuma
27 Şubat 2014 Perşembe
Tesla ‘ya Neden Evlenmediği Sorulmuş?
“Bir ressam için, evet; bir müzisyen için, evet; bir yazar için, evet; ama bir mucit için, hayır. çünkü bu ilk üçünün ancak bir kadının verebileceği ilhama ihtiyaçları var, aşkları onları daha büyük eserlere yöneltmeli; ama bir mucidin vahşi, arzulu nitelikteki doğası çok yoğundur ve aşkını bir kadına yönelttiği takdirde bilime verebileceği hiçbir şeyi kalmaz.
Sanmıyorum ki, anabileceğimiz çok sayıda evli barklı mucit olsun”
Sanmıyorum ki, anabileceğimiz çok sayıda evli barklı mucit olsun”
Nikola TESLA
25 Şubat 2014 Salı
Whatsapp'a artık sesli konuşma geliyor.
Facebook alımından sonra iyice gücüne güç katan Whatsapp'a sesli arama özelliği geliyor.
Viber ve Skype gibi popüler uygulamalar ile kullanıcılar uzun süredir internet üzerinden yazışabilmenin yanında sesli görüşme de yapabiliyor. Ancak Whatsapp sadece yazışmayla sınırlı kaldığından sesli görüşme yapmayı isteyen kullanıcıların ihtiyaçlarını karşılayamıyordu.
Ancak şirketten gelen son açıklama Whatsapp'ın bu desteği çok yakında kullanıcılarına duyuracağını gösteriyor. Böylece Whatsapp artık Skype, Tango ve Viber gibi uygulamalara da kafa tutabilecek.
Söz konusu özelliğin yıl ortasına kadar kullanıcılara sunulması bekleniyor.
kaynak:http://www.hurriyet.com.tr/teknoloji/25886251.asp
Diğer gezegenler Ay kadar yakın olsalardı, böyle gözükürlerdi.

kaynak:https://plus.google.com/u/0/117908480214656410622/posts
23 Şubat 2014 Pazar
21 Şubat 2014 Cuma
Uydumuz Turksat 4A Uzayda! (Video)
Uydumuz Turksat 4A Uzayda! (Video)
Türkiye'nin 5. uydusu olan Türksat 4A, Kazakistan'da bulunan Baykonur uzay üssünden fırlatıldı. Ulaştırma, Denizlilik ve Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan, fırlatılan uydunun 5 dakika 47 saniye sonra atmosferin dışına çıktığını söyledi.
Turksat 4A'nın fırlatılışından 9 saat 13 dakika sonra roketinden ayrıldığını hatırlatan Elvan, bu gelişmenin uydunun başarıyla uzaydaki yerini aldığı anlamına geldiğini belirtti. Turksat 4A'nın roketten ayrılmasının ardından panellerini açtığı ve Güneş'ten gelen ışınları elektriğe dönüştürmeye başladığı ifade edildi.
Türkiye, Afrika, Avustralya, Japonya, İtalya ve Kanada'dan kontrol edilebilen uydunun, 24 Şubat'ta 50 derece doğu boylamında yerini alacağı ve yayın performans testlerinin yapılacağı açıklandı.
Uydunun ömrünün yaklaşık 30 yıl olması bekleniyor.
Turksat 4A'nın fırlatılışından 9 saat 13 dakika sonra roketinden ayrıldığını hatırlatan Elvan, bu gelişmenin uydunun başarıyla uzaydaki yerini aldığı anlamına geldiğini belirtti. Turksat 4A'nın roketten ayrılmasının ardından panellerini açtığı ve Güneş'ten gelen ışınları elektriğe dönüştürmeye başladığı ifade edildi.
Türkiye, Afrika, Avustralya, Japonya, İtalya ve Kanada'dan kontrol edilebilen uydunun, 24 Şubat'ta 50 derece doğu boylamında yerini alacağı ve yayın performans testlerinin yapılacağı açıklandı.
Uydunun ömrünün yaklaşık 30 yıl olması bekleniyor.
Read more: http://www.haberuzay.com/2014/02/uydumuz-turksat-4a-uzayda-video.html#ixzz2u1AKXp7H
Dünya'nın 6.4 Milyar Km Uzaklıktan Fotoğrafı!
Dünya'nın 6.4 Milyar Km Uzaklıktan Fotoğrafı!
Voyager 1, Güneş Sistemi'nin dış bölümünü incelemek üzere 1977'de uzaya gönderilmiştir. Zaman içerisinde Dünya'dan oldukça uzaklaşan uzay aracı, Şubat 1990'da 6.4 milyar km uzaklıktan Dünya'nın fotoğrafını çekmeyi başarmıştır. Fotoğraf dar açılı bir objektifle, mavi, mor ve yeşil filtreler kullanılarak çekilmiştir.
Güneş Sistemi'ndeki diğer gezegenleri de fotoğraflamayı başaran Voyager 1, sadece Güneş'e yakınlığından ötürü Merkür'ü fotoğraflayamamıştır.
Soluk Mavi Nokta olarak da adlandırılan Dünya fotoğrafı, daha sonraki yıllarda Carl Sagan'ın kitabının da ismi olmuştur.
Güneş Sistemi'ndeki diğer gezegenleri de fotoğraflamayı başaran Voyager 1, sadece Güneş'e yakınlığından ötürü Merkür'ü fotoğraflayamamıştır.
Soluk Mavi Nokta olarak da adlandırılan Dünya fotoğrafı, daha sonraki yıllarda Carl Sagan'ın kitabının da ismi olmuştur.
Read more: http://www.haberuzay.com/2014/02/dunyann-64-milyar-uzaklktan-fotograf.html#ixzz2u19HYudt
Mars'a Gitmek Caiz Değilmiş!
Mars'a Gitmek Caiz Değilmiş!
Yayınlanan fetvada, dönüşü olmayan seyahatlar yaşam için bir risk taşır ve İslam insan canına kıyılmasını onaylamaz ifadeleri yer aldı. Ayrıca başka bir gezegene yerleşmenin intihar tarzı bir girişim olduğu ve İslam'a intiharın haram kabul edildiği belirtildi.
Prof. Faruk Hamada'nın liderliğini yaptığı genel idare, "hayatı tüm tehlikelere karşı korumak tüm dinler tarafından kabul edilir" şeklinde açıklamada bulunurken, Kuran'ın Nisa suresine dikkat çekildi.
Ancak yapılan bu açıklama bilim çevreleri tarafından pek hoş karşılanmayacağa benziyor.
Read more: http://www.haberuzay.com/2014/02/marsa-gitmek-caiz-degil_20.html#ixzz2u17UkykC
Yaşanabilir gezegen keşfedildi
Yaşanabilir gezegen keşfedildi

Dünya dışındaki gezegenlerde hayat var mı? İnsanoğlu, bir yandan evrende yalnız olup olmadığını merak ediyor, diğer yandan da kaynakları sınırsızmışcasına tükettiği dünyanın yerine alternatifler arıyor. İşte bu arayış sonucunda, yaşam koşulları oluşabilecek Dünya benzeri bir gezegen daha keşfedildi.
Gezegen, Dünya'ya 12 ışık yılı uzaklıkta, Güneş benzeri bir yıldız olan Tau Ceti sisteminde...
Dünya'ya en yakın sistem olan, Tau Ceti yıldızı etrafında 5 gezegen bulunuyor. Gezegenler, yıldız çevresindeki turlarını, 14 ile 640 gün arasında sürelerde tamamlıyor.
İşte bu gezegenlerden, sistemin orta kesimlerinde yer alan birinin yaşam barındırabileceği belirtiliyor.
Bu gezegen ne çok sıcak, ne de çok soğuk... Dünyanın yaklaşık dört buçuk katı... Gezegende su da bulunabileceği tahmin ediliyor.
Bilinen yaşam koşullarının bulunup bulunmadığını araştırmak amacıyla yapılan çalışmalarda 200'ü Dünya ile aynı boyutlarda 2 binden fazla gezegen keşfedildi.
Dünyanın kaynaklarını tüketmede müsrif davranan insanoğlu, hem kendi için alternatif oluşturma çabasında, hem de evrende yalnız olup olmadığını anlama arzusunda. Ancak son keşfedilen gezegenin uzaklığını hatırlatmakta fayda var. Yaklaşık 12 ışık yılı, yani 120 trilyon kilometre. Kısacası insanoğlu öncelikle dünyaya sahip çıkmak zorunda...
Gezegen, Dünya'ya 12 ışık yılı uzaklıkta, Güneş benzeri bir yıldız olan Tau Ceti sisteminde...
Dünya'ya en yakın sistem olan, Tau Ceti yıldızı etrafında 5 gezegen bulunuyor. Gezegenler, yıldız çevresindeki turlarını, 14 ile 640 gün arasında sürelerde tamamlıyor.
İşte bu gezegenlerden, sistemin orta kesimlerinde yer alan birinin yaşam barındırabileceği belirtiliyor.
Bu gezegen ne çok sıcak, ne de çok soğuk... Dünyanın yaklaşık dört buçuk katı... Gezegende su da bulunabileceği tahmin ediliyor.
Bilinen yaşam koşullarının bulunup bulunmadığını araştırmak amacıyla yapılan çalışmalarda 200'ü Dünya ile aynı boyutlarda 2 binden fazla gezegen keşfedildi.
Dünyanın kaynaklarını tüketmede müsrif davranan insanoğlu, hem kendi için alternatif oluşturma çabasında, hem de evrende yalnız olup olmadığını anlama arzusunda. Ancak son keşfedilen gezegenin uzaklığını hatırlatmakta fayda var. Yaklaşık 12 ışık yılı, yani 120 trilyon kilometre. Kısacası insanoğlu öncelikle dünyaya sahip çıkmak zorunda...
kaynak:http://www.takvim.com.tr/Dunya/2012/12/19/yasanabilir-gezegen-kesfedildi
Türklerin genetik şifresi çözüldü
Bilgi Üniversitesi'nde yapılan araştırma, ünlü bilim dergisinde yayımlandı.

İstanbul Bilgi Üniversitesi Genetik ve Biyomühendislik Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Hasan Otu liderliğindeki ekip, Türk insanının genetik şifresini çözdü.
Üniversiteden yapılan açıklamada, Yrd. Doç. Dr. Hasan Otu liderliğindeki ekibin, yaklaşık 3 yıl süren çalışma sonucunda Türk insanının genetik şifresini çözdüğü bildirildi. Araştırma sonuçlarının dünyanın saygın bilim dergilerinden PLOS ONE dergisinde yayınlandığı belirtilen açıklamada, makalenin, Türk popülasyonundan örnek bir kişinin tüm DNA dizisini gösterip detaylı analizini içerdiği aktarıldı.
İnsan genomunun 23 kromozom üzerinde bulunan 3.2 milyar nükleotidden oluşan DNA'nın bütününü temsil ettiği kaydedilen açıklamada, şu bilgilere yer verildi:
"Bilgi Üniversitesi öğretim üyeleri tarafından gerçekleştirilen çalışma, Türk insanındaki bu 3.2 milyar harfin diziliş sırasını ortaya koydu. Herhangi iki insanın DNA dizilimi yüzde 99'un üzerinde bir benzerlik göstermekte. Farklılıkları oluşturan yapısal değişkenlerin en önemlileri Single Nucleotid Polymorphism (SNP) denilen tek nükleotid farklılıkları ve DNA dizilerine eklenmiş ya da bu dizilerden silinmiş olan ve genellikle 50 nükleotidden kısa olan değişiklikler.
Çalışmada Türk insanına has bu tür yapısal değişiklikler bulundu ve bunların hastalıklarla olan ilişkileri ortaya çıkarıldı. Özellikle insan DNA'sının yaklaşık yüzde 2'sini oluşturan gen bölgelerindeki yapısal farklılıklar, hücrenin işleyişi ve hastalıklarla olan ilişkisini belirlemede önemli bir etken. Gerçekleştirilen çalışma, Türk insan genomunda bulunan yapısal değişiklikleri gen bölgeleriyle ilişkilendirilip, kritik sonuçlara yol açanları tespit etti. Diğer popülasyonlarla karşılaştırıldığında, Türk insanında belirgin bir genom karakteristiği olduğu tespit edildi."
kaynak:http://www.trthaber.com/haber/bilim-teknik/turklerin-genetik-sifresi-cozuldu-118973.html
Etrafımız Tamamen Hurdalarla Kaplı!
Etrafımız Tamamen Hurdalarla Kaplı!
Ve tabi ki uzay da, bundan nasibini aldı ve bir çöp yığınına dönüştü. ESA (European Space Agency / Avrupa Uzay Ajansı) yakın bir zaman önce, bilgisayar tarafından oluşturulmuş olan ve Dünya'nın etrafını, milyonlarca hurda yığının nasıl sardığını gösteren bir resim yayınladı.
Görünüşe göre çokta uzak olmayan bir zaman sonra, Satürn gezegeni Güneş sistemindeki etrafında bir disk bulunan, tek gezegen olarak kalamayacak. Bu uzay hurdalığı şu anda, Dünya'nın yaklaşık olarak 36.000-37.000 kilometre üzerinde dolanmaktadır. Bu hurdaların birçoğu, zamanında milyonlarca dolar harcanıp uzaya fırlatılan ve şimdi ise, yerlerine geçen ve hala yörüngede bulunan yeni versiyonları yüzünden, hurdaya dönüşen telekomünikasyon ekipmanlarından oluşmaktadır. ESA (European Space Agency / Avrupa Uzay Ajansı), Dünya'nın atmosferinde bulunan nesnelerin sayısının, değişmez bir şekilde her yıl ortalama 200 olarak arttığını ve şu anda, tam olarak 600 adet çalışan uydu olduğunu söylemektedir.





kaynak:https://www.facebook.com/media/set/?set=a.470036976431352.1073741827.108771145891272&type=1
Ve tabi ki uzay da, bundan nasibini aldı ve bir çöp yığınına dönüştü. ESA (European Space Agency / Avrupa Uzay Ajansı) yakın bir zaman önce, bilgisayar tarafından oluşturulmuş olan ve Dünya'nın etrafını, milyonlarca hurda yığının nasıl sardığını gösteren bir resim yayınladı.
Görünüşe göre çokta uzak olmayan bir zaman sonra, Satürn gezegeni Güneş sistemindeki etrafında bir disk bulunan, tek gezegen olarak kalamayacak. Bu uzay hurdalığı şu anda, Dünya'nın yaklaşık olarak 36.000-37.000 kilometre üzerinde dolanmaktadır. Bu hurdaların birçoğu, zamanında milyonlarca dolar harcanıp uzaya fırlatılan ve şimdi ise, yerlerine geçen ve hala yörüngede bulunan yeni versiyonları yüzünden, hurdaya dönüşen telekomünikasyon ekipmanlarından oluşmaktadır. ESA (European Space Agency / Avrupa Uzay Ajansı), Dünya'nın atmosferinde bulunan nesnelerin sayısının, değişmez bir şekilde her yıl ortalama 200 olarak arttığını ve şu anda, tam olarak 600 adet çalışan uydu olduğunu söylemektedir.





kaynak:https://www.facebook.com/media/set/?set=a.470036976431352.1073741827.108771145891272&type=1
Dünyanın en gelişmiş robotu
Dünyanın en gelişmiş robotu

Pentagon’un özel Ar-Ge kurumu DARPA dünyanın en gelişmiş robotlarının yer aldığı bir yarışma düzenledi. Google’ın kısa bir süre önce satın aldığı Japon Schaft şirketinin geliştirdiği robot, tüm rakiplerini geride bırakarak birinci oldu. NASA ise büyük hayal kırıklığı yaşadı.
kaynak:https://www.facebook.com/photo.php?v=519346541511839&set=vb.192098027570027&type=2&theater
Dünyanın en küçük robotu
Madeni bir paranın yüzeyine sığabilen mini robot, arama kurtarma çalışmaları için ideal yardımcı olarak görülüyor
Amerikalı bilim adamları, ‘dünyanın en küçük robotunu’ geliştirdi. 28 gram ağırlığında, 8 cm³ boyundaki robot, küçük bir madeni paranın yüzeyine sığabiliyor.
Sandia Ulusal Laboratuarı tarafından geliştirilen tekerlekli robot, 8K ROM işlemciye sahip. Sadece 28 gram ağırlığında olan minik robotun boyutu ise 8 cm³. Kamera, mikrofon ve micro-alıcılarla donatılabilen robotun, kara mayınlarının temizlenmesi ve arama-kurtarma çalışmaları için ideal olduğu düşünülüyor.
Sandia Ulusal Laboratuarı mühendisleri geliştirdikleri robot için “Bu geleceğin robotu olabilir” diyor. Yeni robot, böcekler gibi gruplar halinde çeşitli arama görevlerine çıkarak, çok ufak deliklerden bile geçebilecek. Görev sırasında merkezle sürekli iletişim halinde olan robot, deliklerin yanı sıra, kimyasal sızıntı gibi sorunların çözümü için borularda da dolaşabilecek.
Araştırmacılar, bu robotlardan ne kadar çok kullanılırsa, aranılan şeyi bulmanın da o kadar kolaylaşacağını söylüyor. Robotlardan, arama kurtarma çalışmalarının yanı sıra, askeri ve ekonomik amaçlı istihbarat alanında da yararlanılabilecek.
Minik robotu geliştiren laboratuar, dünyanın en hızlı silahını da geliştirmiş. Söz konusu silah, mermiyi tüfeğe oranla 20 kat daha hızlı fırlatıyor.
.Mustafa.
kaynak:https://www.facebook.com/photo.php?v=531645953615231
Koku ve tat alan bilgisayarlar geliyor
IBM'in yayınladığı rapora göre, önümüzdeki 5 yıl içerisinde bilgisayarlar tıpkı insanlar gibi koku, tat alma gibi hislere sahip olacak.

Günlük koşuşturmacanın arasında biraz durun ve hayal edin... Bebeğiniz ağlarken aslında ne demek istediğini anlayabileceğiniz bir cep telefonu uygulaması olsa, Internette beğendiğiniz elbisenin kumaşını ekrana dokunarak hissedebilseniz veya doktorunuz cep telefonunuza üflediğiniz nefesinizden hasta olup olmadığınızı anlayabilse, nasıl olurdu?
Zaman'ın haberine göre, şimdilik bir bilimkurgu filmi senaryosunu andıran bu işlemler yakın bir zamanda gündelik hayatımızın bir parçası olabilir. Teknoloji devi IBM mühendislerine göre önümüzdeki 5 yıl içerisinde bilgisayarlar tıpkı bizler gibi 5 duyuya sahip olacak. Böylece uzak mesafeler arasında koku veya tat gibi duyuların transferi gerçekleştirilebilecek.
Beş yıl sonrasına dair beş öngörünün yayınlandığı IBM raporunun orjinal adı 5-in-5. Bu yıl ki raporda 2018 yılına kadar öngörülen 5 inovatif teknoloji şunlar:
Dokunma: Telefon, tablet veya bilgisayar ekranını kullanarak cisimlerin yüzeylerine dokunuyormuş gibi bir his oluşturabileceğiz. Ekrandaki dijital sensörler sayesinde beğendiğimiz bir giysinin kumaşının kalitesini cihazımızın ekranından hissedebileceğiz.
Görme: Bilgisayarlar çekilen bir fotoğrafın içeriğini anlayacak ve o içerikle ilgili bize detaylı bilgilere verebilecek. Internette görsel arama yapmak kolaylaşacak. Ortama göre fotoğraf renkleri otomatik olarak düzenlenebilecek.
Duyma: Bebeğiniz ağlarken ne demek istediği anlaşılabilecek, bir yabancıyla konuşurken anında çeviri yapmak mümkün olacak.
Tatma: Dijital tat alıcılar sayesinde cep telefonumuzdan yemeklerin tadına bakabileceğiz.
Koklama: Dijital sensörler sayesinde internette beğendiğimiz bir parfümün kokusunu deneyebileceğiz. Doktorumuz, cep telefonuna üflediğiniz nefesimizi analiz edip vücudumuzda biyolojik bir anormallik olup olmadığını anlayabilecek.
Teknoloji devi IBM'in 2006 yılından bu yana her yıl sonunda düzenli olarak yayınladığı rapor beş yıl içerisinde ortaya çıkacak yeni teknolojileri tahmin etmeyi hedefliyor. Piyasa ve sosyal trendleri inceleyen IBM uzmanları yakın gelecekte karşımıza ne gibi yeniliklerin çıkacağını öngörüyor.
IBM Doğru Tahminler Yapıyor
2007 yılında yayınlanan "5-in-5" raporunda cep telefonunun bir cüzdan, banka ve alışveriş aracına dönüşeceği, araç sürücülerinin bilgisayar programları tarafından trafikte yönlendirileceği, 3 boyutlu internetin ortaya çıkacağını, nanoteknoloji sensörlerinin yaygınlaşacağı ve robotlar yardımıyla uzaktan ameliyat yapmanın mümkün olacağı doğru tahmin edilmişti.
Bugün kullandığımız bir çok teknolojik aygıtın beş yıl önce varolmadığını düşündüğümüzde insan merak etmeden duramıyor: "IBM'in yaptığı bu gelecek öngörüleri ya gerçek olursa?" Sizce de heyecan verici değil mi?
IBM'in AR-GE'ye Ayırdığı Bütçe Türkiye Toplamına Denk
İlk anda kulağa çok basit gibi gelen bu öngörüler aslında milyarlarca dolarlık AR-GE (araştırma geliştirme) çalışmalarının bir sonucu. Booz & Company tarafından hazırlanan global şirketlerin AR-GE bütçelerinin yayınlandığı bir rapora göre IBM 2011 yılında AR-GE için 6.2 milyar dolar ayırmış, bu rakam IBM'in yıllık satışının yüzde 5.9'una denk geliyor.
Aynı listeye göre 2011 yılında Nokia 7,8 milyar dolar (yıllık satışın yüzde 14,5'i), INTEL 8,3 milyar dolar (yıllık satışın yüzde 15,5'i), Samsung 9 milyar dolar (yıllık satışın yüzde 6,1'i) ve Microsoft 9 milyar dolar (yıllık satışın yüzde 12,9'u) AR-GE için ayırmış.
Apple'ın 2011 yılında AR-GE'ye ayırdığı miktar 3,4 milyar dolar, Google'ın ayırdığı miktar 5,2 milyar dolar olmuş.
Türk şirketleri ise malesef bu tablonun çok gerisinde. Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) yayınladığı "2011 Türkiye AR-GE Faaliyetleri Araştırması" raporuna göre 2011 yılında Türkiye genelinde AR-GE'ye ayrılan toplam miktar 11,2 milyar TL olarak gerçekleşmiş.
Bir önceki yıla göre yüzde 20,4 gibi önemli bir artış sağlanmasına rağmen bu rakam dolar bazında sadece IBM'in AR-GE harcamasına denk. Üstelik TÜİK istatistiğinin içerisinde sadece ticari şirketlerin değil Türkiye'deki kamu kuruluşlarının, vakıf ve devlet üniversitelerinin harcamaları da var.
Sizce de bu durum teknolojide neden yurtdışına bağımlı olduğumuzun en net fotoğrafını ortaya koymuyor mu?
Zaman'ın haberine göre, şimdilik bir bilimkurgu filmi senaryosunu andıran bu işlemler yakın bir zamanda gündelik hayatımızın bir parçası olabilir. Teknoloji devi IBM mühendislerine göre önümüzdeki 5 yıl içerisinde bilgisayarlar tıpkı bizler gibi 5 duyuya sahip olacak. Böylece uzak mesafeler arasında koku veya tat gibi duyuların transferi gerçekleştirilebilecek.
Beş yıl sonrasına dair beş öngörünün yayınlandığı IBM raporunun orjinal adı 5-in-5. Bu yıl ki raporda 2018 yılına kadar öngörülen 5 inovatif teknoloji şunlar:
Dokunma: Telefon, tablet veya bilgisayar ekranını kullanarak cisimlerin yüzeylerine dokunuyormuş gibi bir his oluşturabileceğiz. Ekrandaki dijital sensörler sayesinde beğendiğimiz bir giysinin kumaşının kalitesini cihazımızın ekranından hissedebileceğiz.
Görme: Bilgisayarlar çekilen bir fotoğrafın içeriğini anlayacak ve o içerikle ilgili bize detaylı bilgilere verebilecek. Internette görsel arama yapmak kolaylaşacak. Ortama göre fotoğraf renkleri otomatik olarak düzenlenebilecek.
Duyma: Bebeğiniz ağlarken ne demek istediği anlaşılabilecek, bir yabancıyla konuşurken anında çeviri yapmak mümkün olacak.
Tatma: Dijital tat alıcılar sayesinde cep telefonumuzdan yemeklerin tadına bakabileceğiz.
Koklama: Dijital sensörler sayesinde internette beğendiğimiz bir parfümün kokusunu deneyebileceğiz. Doktorumuz, cep telefonuna üflediğiniz nefesimizi analiz edip vücudumuzda biyolojik bir anormallik olup olmadığını anlayabilecek.
Teknoloji devi IBM'in 2006 yılından bu yana her yıl sonunda düzenli olarak yayınladığı rapor beş yıl içerisinde ortaya çıkacak yeni teknolojileri tahmin etmeyi hedefliyor. Piyasa ve sosyal trendleri inceleyen IBM uzmanları yakın gelecekte karşımıza ne gibi yeniliklerin çıkacağını öngörüyor.
IBM Doğru Tahminler Yapıyor
2007 yılında yayınlanan "5-in-5" raporunda cep telefonunun bir cüzdan, banka ve alışveriş aracına dönüşeceği, araç sürücülerinin bilgisayar programları tarafından trafikte yönlendirileceği, 3 boyutlu internetin ortaya çıkacağını, nanoteknoloji sensörlerinin yaygınlaşacağı ve robotlar yardımıyla uzaktan ameliyat yapmanın mümkün olacağı doğru tahmin edilmişti.
Bugün kullandığımız bir çok teknolojik aygıtın beş yıl önce varolmadığını düşündüğümüzde insan merak etmeden duramıyor: "IBM'in yaptığı bu gelecek öngörüleri ya gerçek olursa?" Sizce de heyecan verici değil mi?
IBM'in AR-GE'ye Ayırdığı Bütçe Türkiye Toplamına Denk
İlk anda kulağa çok basit gibi gelen bu öngörüler aslında milyarlarca dolarlık AR-GE (araştırma geliştirme) çalışmalarının bir sonucu. Booz & Company tarafından hazırlanan global şirketlerin AR-GE bütçelerinin yayınlandığı bir rapora göre IBM 2011 yılında AR-GE için 6.2 milyar dolar ayırmış, bu rakam IBM'in yıllık satışının yüzde 5.9'una denk geliyor.
Aynı listeye göre 2011 yılında Nokia 7,8 milyar dolar (yıllık satışın yüzde 14,5'i), INTEL 8,3 milyar dolar (yıllık satışın yüzde 15,5'i), Samsung 9 milyar dolar (yıllık satışın yüzde 6,1'i) ve Microsoft 9 milyar dolar (yıllık satışın yüzde 12,9'u) AR-GE için ayırmış.
Apple'ın 2011 yılında AR-GE'ye ayırdığı miktar 3,4 milyar dolar, Google'ın ayırdığı miktar 5,2 milyar dolar olmuş.
Türk şirketleri ise malesef bu tablonun çok gerisinde. Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) yayınladığı "2011 Türkiye AR-GE Faaliyetleri Araştırması" raporuna göre 2011 yılında Türkiye genelinde AR-GE'ye ayrılan toplam miktar 11,2 milyar TL olarak gerçekleşmiş.
Bir önceki yıla göre yüzde 20,4 gibi önemli bir artış sağlanmasına rağmen bu rakam dolar bazında sadece IBM'in AR-GE harcamasına denk. Üstelik TÜİK istatistiğinin içerisinde sadece ticari şirketlerin değil Türkiye'deki kamu kuruluşlarının, vakıf ve devlet üniversitelerinin harcamaları da var.
Sizce de bu durum teknolojide neden yurtdışına bağımlı olduğumuzun en net fotoğrafını ortaya koymuyor mu?
kaynak:http://www.olay53.com/haber/koku-ve-tat-alan-bilgisayarlar-geliyor-50021.htm
Aslan burcu 21 02 2014
Aslan ( 23 Temmuz - 22 Ağustos )

İngilizce öğrenme kılavuzu


"Ya, nasıl halledeceğiz şu İngilizce olayını? Başlayamadım bir türlü."
"Hocam, var mı şöyle bildiğin iyi bir kurs? İngilizceye başlamam lazım hemen."
"Keşke evlenmeden önce dil öğrenme işini halletseydik. Şimdi vakit bulamıyorum."
Ülkemizde yukarıdaki cümleleri kuran insan sayısı o kadar fazla, ve gerçekten dil öğrenebilen kişilerin sayısı o kadar az ki, ortaya çıkan tablo böyle bir yerde mutlaka sorun olduğunun sinyalini veriyor. Millet olarak İgilizceyle ilgili genetik bir problemimiz olmadığına göre,ya motivasyon sorunumuz var, ya da yöntemlerimiz yanlış. Peki, dil öğrenmeye karar veren bir kişiye ne yapmalı? İşte bazı tavsiyeler...
* öğrenmeye karar verin ve hemen başlayın. kaç yıl süreceğini, hangi aşamalardan geçmeniz gerekeceğini, masraflarını ve diğer bütün detayları düşünmeden başlayın. Başlamak için bir kelime öğrenmek bile yeterlidir. Karar vermek öğrenim sürecine girmek demektir ve bu da asıl problemi çözer. Yöntem,maliyet,zaman gibi sorunlar bu sürecin içinde sırasıyla çözülecektir.
*Yabancı dil öğrenmeye karar verdikten sonra öncelikli hedef olarak kendinize mutlak güçlü bir "öğrenme nedeni" sağlayın. Öğrenme nedenini belirlemek için bir grup öğrenci arasında yapılan bir soruşturmada şu tür nedenler ortaya konmuştur;
-Yabancı dil bilmediği için iş bulamayan yakından etkilenme - Turistlerle iletişim kurma dürtüsü- Türkiye'de iş kaynakları tükeniyor. - İnternette hakim dilin İngilizce olması (%84)- Satın alınan cihazların kullanma kılavuzlarını okuyabilme dürtüsü -kültürümüzü yabancı platformlarda anlatabilmek-Gelişen dünyayı yakalayabilmek ve değişime ayak uydurabilmek için yazılı ve sözlü kaynaklardan yararlanabilmek.
Bu düşünceler içinde baskın olan küme iletişim kurabilme ve iyi bir iş bulabilmek için yabancı dil öğrenmektir. Aslında ülkemizde güçlü bir "öğrenme nedeni" ve gerekli motivasyonu sağlayabilmek için sarı sayfalardaki iş alanlarına bir göz atmak bile yeterli olabilir. yabancı dil çoğu zaman bir amaç değil,hedefe taşıyan çok önemli bir araçtır ve bu yüzden geleceğe yönelik kesinlik kazanmış bir perspektifinizin olması dil öğrenme sürecine çok önemli rol oynar.
- Dil öğrenmek için mevcut olan kaynakları sakın bazı yayınevlerinin hazırlamış olduğu kitap ve kasetlerle sınırlı sanmayın. Günümüzde İngilizce eğitimine ilişkin en kapsamlı kaynak internettir ve Türkiye'de olmasa da birçok ülkede çoğu insan yanlızca internet üzerinden dil öğrenmekte, eğitim sürecinde olanlar ise mutlaka destek amacıyla interneti kullanmaktadır. Okulsuz eğitim kavramı dünya literatürüne girdiğinden beri, online eğitim hizmeti veren sitelerin sayısı ve ciddiyeti önemli ölçüde artmıştır. Görünen o ki yakın zamanda insanlar dil öğrenirken parmak kaldırmak yerine, farenin sol düğmesine tıklayacaklar, zil sesinin yerine modem zırıltısı alacak ve diplomanız e-postamıza gelecek. bir bilim kurgu romanının satırları arasından fırlamış gibi duran bu ifadeler artık daha az sayıda insanı şaşırtıyor.
Daha on yıl önce bilgisayarın başında pijamasıyla alışveriş yapan ve karısına Sevgilim, patlıcan da lazım mı? diye bağıran bir insan karikatürüne kahkahalarla gülen insanlar,bugün bir şeye gülmeden önce iki kez düşünür oldu. Tüm bu gelişmelere rağmen ülkemizde hala "internet eşittir chat" anlayışından kurtulamayan bir kitle var ve bu bilgi "teröristleri" örgüt evi olarak çoğunlukla internet cafeleri kullanıyorlar. Siz sakın bu örgüte dahil almayın. Yabancı dil öğrenirken mutlaka internetteki kaynaklara ulaşmaya çalışın.
*Bir yabancı dilin öğrenilmesi, tarih, fizik yada bir başka dersin öğrenilmesinden farklıdır. Bir dil, ait olduğu toplumun düşünce biçimini yansıtan bir araçtır. Dil toplumla birlikte geliştiği için,yabancı bir dile hakim olabilmenin ilk şartı, o dili konuşan toplum gibi düşünebilmektir. Örneğin, yabancı bir dilde erkek ve kadın için kullanılan kelimeler, o toplumda erkek ve kadının sosyal statülerini ortaya koyar.
Başka bir örnek vermek gerekirse Türkçe'de söylenen "dereyi görmeden paçaları sıvama" atasözü İngilizce'de "Şişman kadın söylemeden operayı bitti sanma" şeklinde söylenmektedir. Her iki atasözü de aynı amaçla söylenmiş olsa da, kültürel farklılıklar sonucu farklı biçimlere bürünmüştür. Günümüzde sinemanın ve (popüler) müziğin başkenti Amerika olduğu için bu kaynaklardan da faydalanma şansımız yüksektir. Film metinleri ve şarkı sözleri toplumun aynasıdır ve "ingilizce düşünme" sürecini hızlandıran faktörlerdir.
*Dil öğrenme sürecini mutlaka zevkli bir hobiye dönüştürün. Bunun için yabancı bir dergiye (Newsweek veya Time ) abone olun. Sinemaya gittiğinizde İnğilizce'nizin mutlak gelişeceğini bilin ve o bilinçle seyredin. Filmlerden maksimum derecede yararlanmak için eğer gerekli donanım varsa DVD filmleri hem seslendirmesi, hemde alt yazısı İngilizce olarak seyredin.
* Eğer evinizde kablolu televizyon veya başka bir sistem varsa, günün belirli bir saati düzenli olarak BBC veya CNN seyredin. Hiç anlamıyorum diye yakınmayın. Bu öğrenme eylemi "bilinçsiz öğrenme" olarak adlandırılır ve öğrendiğinizi anlamazsınız. Çoğumuzun başına gelmiştir. Bir alışveriş merkezinde dolaşırken dilimize bir şarkı takılır ve bir süre sonra alışveriş merkezinde de aynı şarkının çaldığını farkeder ve tesadüf sanarak hayret ederiz. Halbuki bu bir tesadüf değildir.
Alışveriş merkezinde çalan müziği kulağımız fark eder ve beyine mesajı iletir. Ve biz o şarkıyı söylemeye başlarız ama niye söylediğimizi asla bilmeyiz. Yani bilinçsiz bir uyarılma vardır. Bir süre sonra ancak fonda çalan müziği beyin ayırt eder ve biz bunu tesadüf sanırız. Televizyon seyrederken veya film seyrederken de aynı durum yaşanır. Bu yüzden sakın "hiçbir şey anlamıyorum " diyerek vazgeçmeyin.
*Düzenli olarak mutlaka seviyenize uygun kitaplar okuyun. Eğer seviyenizi bilmiyorsanız ölçünüz şu olsun Eğer kitabın bir sayfasında 10 kez sözlüğe bakıyorsanız o kitap size göre ağırdır ve bıkkınlığa neden olabilir. Eğer bir sayfada hiç sözlük ihtiyacı duymuyorsanız o kitap ta seviyenizin altındadır ve bir fayda sağlamaz. 2-3 kez sözlük ihtiyacı duyacağınız kitaplar seçin ve seviyeyi giderek arttırın.
Peki nereden kitap edinebilirsiniz ? Beşiktaş Barbaros Bulvarındaki British Council (İngilizce Kütüphanesi) dil öğrenen herkes için büyük fırsatlar içeriyor. Bu kütüphanede az bir ücret ödeyerek çok zengin kaynaklara ulaşabilirsiniz. Her seviyeye uygun hikaye kitapları, dergiler, kasetli kitaplar ve filmlere ulaşmak ve ödünç almak için bu kütüphaneye mutlak üye olun Ankara İstanbul ve İzmir'de oturan arkadaşlar Britisih Council1in hizmetinden istifade edebilir. Detaylı bilgi için www.britishcouncil.org.tr adresini ziyaret edebilirsiniz.
*Eğer büyük bir engeliniz yoksa hedefleriniz arsında kısa sürelide olsa mutlaka bir yurtdışı gezisi olsun. Yurtdışına çıkma fikri bile bir çok insana çok uzak gelmektedir. Genellikle ekonomik kaygılar nedeniyle uzak durulan yurtdışı planları sanıldığı kadar zor değildir aslında. Yapmanız gereken tek şey Amerika veya İngiltere'de yaz boyunca süren yarı gönüllü kamp programlarını araştırmak ve uygun olan bir tanesini seçip katılmaktır. Genelde dört ay süren bu kamplar inğilizce konuşma problemini büyük ölçüde halleder ve dile yeni bir bakış açısı kazanmamızı sağlar.
*Son olarak dili önemseyin ama dil öğrenme işini hafife alın. Hafife almak demek,sürekli nasıl öğreneceğinizi araştırıp kaygıyla beklemeye bir son vermek ve cesaretle ilk adımı atmak demektir. Bisiklete binmeyi öğrenmek isteyen bir kişi nasıl öğreneceği, öğrenirken nelere dikkat etmesi gerektiği, öğrendikten sonra geçireceği evreleri, bisiklet kullanabilen birisi olarak elde edeceği avantajları vs araştırmaya kalkarsa boş yere vakit kaybetmiş olur. Bisiklet kullanmak isteyen kişinin yapması gereken ilk iş seleye oturmaktır. Önce düzlük yerde başlayan çalışmalar daha sonra bir yokuşun başında olgunluğa erişir. Rüzgar ilk saçlarını okşadığında bisikletin üzerindeki kişinin hafif bir korku ve tedirginlik oluşsa da, bu duygu çok kısa bir zamanda güven duygusuna dönüşür. Siz de düzlükte ilk adımınızı atın ve bekleyin. Emin olun çok kısa bir süre içinde dik bir uçurumun kenarından aşmış olduğunuz yola bakacaksınız gururla. Rüzgar saçlarınızı okşarken aşağıda hala birbirine Abi, nasıl öğreniriz bu İngilizceyi yaa? şeklinde soru soran insanlar görüp şaşıracaksınız.
kaynak:https://play.google.com/store/apps/details?id=com.hakanince.kisiselgelisim&hl=tr
19 Şubat 2014 Çarşamba
Alevilik nedir?


Temel inanç

Alevilik tanrı korkusu yerine sevgisini benimseyen, temelinde insan sevgisi ile hareket eden, Kuran'ın şeklini değil özünü kabul ettiklerini belirten, amacı ruhsal olgunlaşma olan bir tasavvuf yoludur. Özünü insan sevgisinde bulan, Tanrı’ nın insanda tecelli ettiğine ve zerresinden oluştuğuna, onun için de insanın ölümsüzlüğüne inanan, ibadetlerinde kadın erkek ayrımı yapmadan, kendi öz diliyle, musikisiyle, semahıyla inancını icra etme biçimidir.
Alevilikte İbadet
Aleviler, Muhammed’in son Peygamber olduğuna, Ali’nin ise Veliliğine (ya da İmamlığına) inanırlar. Aleviler, ibadetlerini cem evinde yaparlar. Kadir Gecesi 'ni bağlayan günlerde üç gün ve Muharrem ayında ise 12 gün oruç tutarlar. Muharremden sonra da üç gün Hızır Orucu tutarlar. Muharrem orucundan evvel üç gün Masumu Paklar orucunu tutarlar.
Aleviler kendi içinde bir çeşit hiyerarşi oluşturmuştur. Örneğin "yol"a gönül vermiş olana "talip" denir. Kişi, yolun kurallarını yerine getirip bilgi düzeyini arttırdıkça yükselir. Alevilik’te "yol" denen deyimin temelini dört kapı 40 makam anlayışı oluşturmaktadır. Sırasıyla şeriat, tarikat, marifet ve hakikat dört kapıyı oluşturmaktadır. Bu kapıların hepsinin "alt bölüm" olarak niteleyebileceğimiz on'ar tane makamı vardır. bütün kapı ve makamların kendi içinde bir anlamı bulunmaktadır. Şeriat kapısı, özetle DOĞRU inanç ve doğru yaşam tarzıdır ve toplumdaki her bireyin inanç ve yaşam kurallarını düzenler. Tarikat kapısı ise tarikata hizmet etmek, Aleviliğin kurallarına özen göstermektir. Marifet kapısı ise bir nevi kendisi için kuralları aşıp başkaları için de birşeyler yapabilmek, fedakar olabilmektir. Hakikat kapısı, bütün dünyevi kaygıları aşıp kişinin Tanrı ile arasındaki sırra nail olması demektir.
Cem
Cem toplu halde ettikleri ibadetin adıdır. kavram olarak Cem Arapça bir kelime olup toplanma, birikme, bir araya gelme manasına gelmektedir. Alevilerde Cem' de bulunan bir kişi başka bir kişiye dargınsa, bu iki kişinin dargınlıkları giderilmeden, barışmaları sağlanmadan Cem' e başlanmaz. Alevilerin toplu anlamda temel ibadeti olan Cem, bir Dede nin gözetiminde, önderliğinde yerine getirilir.
Kaynak: http://alevilik.nedir.com/#ixzz2toR61fMQ
DİKKAT EKSİKLİĞİNE DİKKAT!
Öğrencinin dikkatini arttırma yöntemleri:

Bir öğrencinin ders çalışırken, ders dinlerken, test çözerken veya sınav olurken dikkat sorunu yaşaması için mutlaka dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (DEHB) yaşıyor olması şart değil. Ortada böyle bir sorun olmasa da öğrenciler, dikkatlerini toparlamakta zorlanabilirler.
Günümüzde öğrenci olsun olmasın bütün insanların dikkatinin kolayca dağılmasının nedenleri arasında, insanların biyolojik yapısının, avcılık-toplayıcılık dönemindeki her harekete ve sese anında yönelebilen bir özelliğe sahip olduğu ve bu biyolojik yapının bugün de devam ettiği ama günümüzde artan uyaran sayısı karşısında dikkati belirli birkaç unsura vermekten çok, birbirinden farklı olan yüzlerce faktöre yönelme zorunluluğunun ortaya çıktığı kabul edilir. Bunun da, başta öğrencilik olmak üzere,görev ve sorumluluklara dair dikkatin, bu unsurların arasında kaybolduğu gerçeğinin altı çizilir.
Bu nedenle, dikkat sorunu yaşayan öğrencilerin çalışma ortamı ve çalışma planları, yapılandırılırken, dikkat dağıtıcı unsurlardan arındırılması gerekmektedir.
Karmaşık bir çalışma planı ve karmaşık bir çalışma odasında öğrencilerden yeterince dikkat ve konsantrasyon beklenmemelidir.
Çağımızda hem annenin hemde babanın çalışması, onların çalışmadığı hafta sonları ise çocukların özel kurslara gitmesi, alile-çocuk iletişimini sıfır noktasına kadar geriletmiştir.
Duygusal ihtiyacı karşılanmayan çocuklar ise, sade öfkeli, gergin ve huzursuz olmakla kalmamakta, aynı zamanda dikkatleri de toparlayamamaktadırlar.
Yetiştirme yurtlarındaki çocuklarının dikkat sürelerinin kısa olmasının nedenlerinin başında, bu duygusal ihtiyacın karşılanmıyor olması gelir. Bu nedenle ailelerin çocukları ile ona duygusal doyum sağlayan gerçekçi ve doğal ilişkiler kurması gerekmektedir.
Diğer yandan günümüzde, çocuklardan eğitim adına çok büyük başarılar beklenmektedir. Bu durum çocukta beklenti baskısı meydana getirmekte ve beklenti baskısı da dikkatin dağılmasına neden olmaktadır.
Aileler çocuklarından,, ne tür ve hangi seviyede bir beklenti içerisinde olduklarını sıklıkla dile getirerek onun çalışmasını sağlamayı amaçlarlar. Oysa böyle bir yaklaşım öğrenciyi masada tutmak gibi bir sonuç doğursa da, dikkatin dağılması ve konuları anlayamama gibi asıl olumsuz sonucu da beraberinde getirmektedir.
Öğrencide yaşanan dikkat sorunlarından biri de; ailelerin her şeye olumsuz bakmasından kaynaklanan dikkat sorunudur.
Eğer aile tepkisel bir tutum ile her şeye karşı çıkıyorsa ,çocuk olumsuz duyguların etkisi altında kalarak, duygusal enerjisini yitiriyor bu da dikkatin toparlanamamasına yol açıyor.
Bu nedenle ailelerin, sınav sistemini, okulları,kitapları eleştirmekten vazgeçip çocuğu eğitim gerçeklerine odaklamaya çalışmalarında fayda vardır.
Çocuk içinde bulunduğu eğitim gerçekleri ile barışık olursa, duygusal enerjisi artacağından dikkat düüzeyi de kendiliğinden artmış olacaktır.

Bir öğrencinin ders çalışırken, ders dinlerken, test çözerken veya sınav olurken dikkat sorunu yaşaması için mutlaka dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (DEHB) yaşıyor olması şart değil. Ortada böyle bir sorun olmasa da öğrenciler, dikkatlerini toparlamakta zorlanabilirler.
Günümüzde öğrenci olsun olmasın bütün insanların dikkatinin kolayca dağılmasının nedenleri arasında, insanların biyolojik yapısının, avcılık-toplayıcılık dönemindeki her harekete ve sese anında yönelebilen bir özelliğe sahip olduğu ve bu biyolojik yapının bugün de devam ettiği ama günümüzde artan uyaran sayısı karşısında dikkati belirli birkaç unsura vermekten çok, birbirinden farklı olan yüzlerce faktöre yönelme zorunluluğunun ortaya çıktığı kabul edilir. Bunun da, başta öğrencilik olmak üzere,görev ve sorumluluklara dair dikkatin, bu unsurların arasında kaybolduğu gerçeğinin altı çizilir.
Bu nedenle, dikkat sorunu yaşayan öğrencilerin çalışma ortamı ve çalışma planları, yapılandırılırken, dikkat dağıtıcı unsurlardan arındırılması gerekmektedir.
Karmaşık bir çalışma planı ve karmaşık bir çalışma odasında öğrencilerden yeterince dikkat ve konsantrasyon beklenmemelidir.
Çağımızda hem annenin hemde babanın çalışması, onların çalışmadığı hafta sonları ise çocukların özel kurslara gitmesi, alile-çocuk iletişimini sıfır noktasına kadar geriletmiştir.
Duygusal ihtiyacı karşılanmayan çocuklar ise, sade öfkeli, gergin ve huzursuz olmakla kalmamakta, aynı zamanda dikkatleri de toparlayamamaktadırlar.
Yetiştirme yurtlarındaki çocuklarının dikkat sürelerinin kısa olmasının nedenlerinin başında, bu duygusal ihtiyacın karşılanmıyor olması gelir. Bu nedenle ailelerin çocukları ile ona duygusal doyum sağlayan gerçekçi ve doğal ilişkiler kurması gerekmektedir.
Diğer yandan günümüzde, çocuklardan eğitim adına çok büyük başarılar beklenmektedir. Bu durum çocukta beklenti baskısı meydana getirmekte ve beklenti baskısı da dikkatin dağılmasına neden olmaktadır.
Aileler çocuklarından,, ne tür ve hangi seviyede bir beklenti içerisinde olduklarını sıklıkla dile getirerek onun çalışmasını sağlamayı amaçlarlar. Oysa böyle bir yaklaşım öğrenciyi masada tutmak gibi bir sonuç doğursa da, dikkatin dağılması ve konuları anlayamama gibi asıl olumsuz sonucu da beraberinde getirmektedir.
Öğrencide yaşanan dikkat sorunlarından biri de; ailelerin her şeye olumsuz bakmasından kaynaklanan dikkat sorunudur.

Bu nedenle ailelerin, sınav sistemini, okulları,kitapları eleştirmekten vazgeçip çocuğu eğitim gerçeklerine odaklamaya çalışmalarında fayda vardır.
Çocuk içinde bulunduğu eğitim gerçekleri ile barışık olursa, duygusal enerjisi artacağından dikkat düüzeyi de kendiliğinden artmış olacaktır.
ÖZGÜVEN GELİŞTİRME

Özgüven önemli bir kişisel bir özelliktir. Yaşamla baş etmemizi ve sorunlarla gerçekçi bir şekilde mücadele etmemizi sağlar ve zorluklara dayanmamızı kolaylaştırır. Özgüven kazanma süreci, yaşamın önemli zorlukları ile başa çıkma gücüne sahip ve mutlu olmaya layık bir kişi olma deneyimidir.
Özgüven insana güç verir, enerjisini artırır ve daha fazla çaba göstermeye özendirir. Başarı için ilham kaynağıdır. Başarılarımızla gurur duymamızı ve onlardan keyif almamızı sağlar.
Bizim yaklaşımımıza bağlı olarak başka insanlar ve dışımızdaki olaylar özgüvenimizi yükseltebilir ya da bitirebilirler. Yaşama özgüvenli bir şekilde yaklaşmak ve bunu sürdürmek önemlidir. Ancak, aşırı bir özgüven duygusu ile hareket ederek kendimizi ve diğer insanları tedirgin etme riskini de almamak gerekir.
Özgüvenimiz olmadığında işleri yapabilme yeteneğimizden emin olamayız. Gerekli beceriye ve deneyime sahip olduğumuzu bildiğimiz halde daha önce hiç yapmadığımız bir ile karşılaştığımda endişeleniriz. Birçok durumda, özellikle karar vermemiz, inisiyatif kullanmamız veya yeni insanları işin içine katmamız gereken durumda rahatsız ve huzursuz oluruz.
Buna karşın, aşır bir güven duygusu içinde davrandığımızda; sınırlarımız olduğunu kabul etmek istemeyiz, yeteneklerimiz hakkında gerçekçi olmayan düşüncelere kapılırız. Üzerimize aşırı iş yükü alırız, böylece her zaman iyi iş yapamayız. En iyiyi bizim bildiğimizi düşünürüz,önerileri göz ardı ederiz,bize yardım etmek isteyenleri de genellikle reddederiz. Olması gereken düzeyde bir özgüvene sahip bulunduğumuzda ise; en iyisi için çaba göstereceğimizi ve kabul edilebilir bir sonuç ortaya koyacağımızı bilerek işleri ele alırız. Bir işi yapamadığımızda mazeret üretmek yerine yeniden denemeye başlarız. İlk seferinde tümüyle doğru olarak anlamadığımız ya da yapamadığımız bir işin dünyanın sonu anlamına gelmediğini biliriz.Hatalarımızı dert etmek yerine onlardan ders almasını becerebiliriz. Bir çok durumla ve sorunla daha iyi baş edebiliriz.
Özgüven hedeflerimizin peşinden giderken bize güç verir. Başarılarımızda doyum ve rahatlık hissetmemize izin verir. Özgüvenimizin güçlü olması durumunda başarı bize doğal ve doğru gelir.
Birçoğumuz, belirli zamanlarda, belirli insanlarla ve belirli durumlarda kendimizi güvenli hissederken bazı durumlarda, zamanlarda ve bazı insanların karısında özgüvenimizi yitiririz. Kendimize olan güven duygumuzu nelerin etkilediğini doğru anlamamız gerekir.
Bunun için şu soruları kendimize sormalıyız ve dürüst cevaplar vermeliyiz.
*Kendimize en çok güvendiğimiz zamanlar hangileridir? Yeteneklerimizden emin olduğumuz ve kendimizi en rahat hissettiğimiz durumlar nelerdir?
*Karşısında özgüvenimizin en yüksek olduğunu düşündüğümüz insanlar kimlerdir? Niçin?
*Onlar, bize özgüvenimizi arttıracak ne söylüyorlar veya ne yapıyorlar?
*Ne zaman kendimize olan güvenimizin en düşük olduğunu hissediyoruz?
*Özgüvenimizi azaltan nelerdir? Hangi insanlar ve hangi durumlar bizim kendimizi güvensiz hisetmemize neden oluyor? Söylenen ya da yapılanlar nelerdir?
Bu sorulara cevap verirken hazır olmadığınız eni durumlardan ya da kıyafetinizin ve dış görünümünüzün iyi olduğu zamanlardan söz edebilirsini. Özgüven, çoğunlukla, kendimizi nasıl hazırladığımız ve kendimizi nasıl gördüğümüz ile ilgilidir. Özgüven gelip giden, azalıp artan bir duygudur. Bazı günler kendimizi arkadaşlarımızın yanında yetersiz hissederiz veya kendi yeteneklerimizi sürekli olarak onlarınki ile kıyasladığımız durumlar yaşarız.
Özgüvenimizin zayıflığı durumlarda yapabileceğimiz ilk i, hiç kimsenin mükemmel olmadığı kabul etmektir. Belki, başka insanların sizin sahip olmadığınız becerileriniz vardır. Ancak, siz de büyük olasılıkla onların yapamadığı bazı şeyleri yapabiliyorsunuzdur.
Özellikle, onlarla rekabet edebileceğiniz alanlarda kendi yeteneklerinizi geliştirmeye odaklanın. Tüm yapabileceklerinizi aklınıza getirin yapamayacaklarınız için fazlaca endişelenmeyin, onlara takılıp kalmayın.
Özgüveni arttırmanın iyi bir yolu, yaşamdaki başarılarımızı hatırlamaktır. Sahip olduğumuz tüm yeteneklerimizi, iyi kullandığımız becerilerimizi aklımıza getirelim ve güvenli davranarak kazançlı çıktığımız zamanları hatırlayalım.
Eğer, siz de özgüveninizi kazanmak ve geliştirmek istyorsanız, yetenneklerimniziz önemseyin ve kabuğunuzdan çıkın. Daha rahat ve girişken davranmayı öğrenin. fikirlerimizi daha sesli ifade edin. Sorumluluklar alın. İş yaşamınızda karar alma süreçlerinde ve uygulamalarda daha aktif olarak kendinizi gösterin. Enerjik olmak için bu tür insanları kendinize örnek alın. Cesaretli olun, hata yapmaktan korkmayın. Başarısızlıklarınızın birer ders olduğunu ya da başarı yolunda küçük molalar olduğunu düşünün. Elde ettiğiniz her başarıyla özgüveninizin arttığını göreceksiniz.

18 Şubat 2014 Salı
HAFIZAYI GÜÇLENDİRMENİN YOLLARI

Türkiye'de 300 bin Alzheimer hastası var. Uzmanlar bu sayının ilerleyen yıllarda dahada artacağını belirtiyor. İskoçya'daki Edinburgh Üniversitesi tarafından yapılan araştırmaya göre, iyi arkadaşlara sahip olmak Alzheimer'a yakalanma riskini azaltıyor. İşte hafızayı güçlendirmenin yolları.
* Sakız çiğneyin. Sakız çiğnemek hafızanın yüzde 25 daha güçlü olmasına yol açıyor.
* Aşırı derecede alkol kullanımından kaçının. Her gün aşırı derecede alkol tüketimi beyin hücrelerinin daha hızlı ölmesine neden oluyor.
* Haftada iki üç kez balık tüketmeye özen gösterin.
* Sigarayı bırakın. Yapılan araştırmalara göre,tiryakilerin alzheimer'a yakalanma riski sigara içmeyenler göre üç kat fazla.
* Stresin beyin hücrelerini etkilemesini engellemek için düzenli olarak nefes egzersizi yapın. Sıkıldığınızda doğru nefes almaya dikkat edin.
* Günde 5 kilometre yürüyün. yürüyüş sadece beyni değil kalbi de koruyor. Kalp krizi geçirme riskini yüzde 40 oranında azaltıyor.
* Her gün aynı saatte yatıp kalkmaya özen gösterin.
* Zeka oyunları oynayın.
* Sevdiğiniz arkadaşlarınızla buluşun. Arkadaşlarla birlikte vakit geçirmek, Alzheimer riskini yüzde 38 oranında azaltıyor.
* Düzenli olarak B vitamini içeren brokoli tüketin.
17 Şubat 2014 Pazartesi
YGS SINAV TAKTİKLERİ
YGS’DEN BİR HAFTA ÖNCE
p Zihninizde, sınava ilişkin olumlu düşünceler oluşturun. Geçmişteki başarısızlıklarınızı değil başarılarınızı vurgulayın.
p Sınava yakın bir zamanda, bilmediğiniz, daha önce hiç çalışmadığınız konuları öğrenmeye çalışmanız, daha önce öğrendikleriniz üzerinde bozucu bir etki yapabilir. Bilmediğiniz, daha önce hiç çalışmadığınız konularla uğraşmayın. Öğrendiğiniz konularla ilgili tekrarlarınızı son güne kadar yapabilir ve bunlarla ilgili soru çözebilirsiniz.
p Sağlığınıza özellikle beslenme ve uykunuza özen gösterin. Düzenli beslenme ve uyku düzeninin kurulmuş olması fiziksel olarak kendinizi daha zinde hissetmenizi sağlayacak, kaygınızı azaltacak, sınav günü de dikkat düzeyinizin yüksek olmasına yardımcı olacaktır.
p Sınav yerini önceden gidip görmeniz, sınav ortamına dair belirsizlik duygunuzu azaltacak ve rahatlamanızı sağlayacaktır. Ayrıca, sınav yerine en uygun şekilde nasıl ulaşabileceğinizi planlamanızı kolaylaştıracaktır.
YGS’DEN BİR GÜN ÖNCE
p Heyecan ve kaygı duymanızın normal olduğunu, sınava girecek herkesin benzer kaygılar taşıyabileceğini düşünün. Dikkatinizi sorulara verdiğinizde, olumsuz duygu halinden kurtulacağınızı unutmayın.
p Sınavdan önce, sınavla ilgili yapabileceğiniz hazırlıkları yaptığınızı düşünün ve eksiklerinizle ilgili değerlendirmeleri sınav sonrasına bırakın. Bu sınavı başarmak istediğinizi düşünün.
p Sınavdan önceki günü sakin ve huzurlu bir ortamda, sevdiğiniz işlerle uğraşarakgeçirin.
p Sınavdan bir gün önce alışık olmadığınız gıdalar almamaya, çay, kahve gibi gerginlik oluşturan içecekleri fazla tüketmemeye özen gösterin. Doktor tavsiyesi haricinde, uyarıcı veya sakinleştirici ilaçlar kullanmayın.
p Sınav için gerekli belgelerinizi, sınav sabahı telaş yaşamamak için önceden hazırlayın.
p Normal uyku düzeninizi değiştirmeyin. Sınav hakkında olumsuz düşünmekten kaçının. Uyuyamayacağınızı düşünseniz bile, bir gecelik tedirgin uykunun sınav performansınızı olumsuz etkilemeyeceğini düşünün.
SINAV GÜNÜ
p Sınavın başlayış saatini, sınav yerine gidiş süresini ve sabah hazırlıklarınızı düşünerek zamanı planlayın.
p Sağlıklı ve doyurucu bir kahvaltı yapın. Çünkü sınavda yorgunluk ve dikkatsizlik yaşamamak için enerjiye ihtiyacınız olacaktır.
p Evden çıkmadan önce, sınav için gerekli belge ve araçlarınızı kontrol edin.
p Sınavdan 45 dakika önce sınav yerinde bulunun.
p Sınavdan önce yakınlarınızla ve diğer adaylarla sınavla ilgili konuşmalar yapmaktan kaçının. Sınavdan önceki dakikalarınızı sakin geçirin.
p Sınavdan önce tüm fiziksel ihtiyaçlarınızı giderin. Her şeye rağmen sınav sırasında sizi rahatsız eden ve dikkatinizi dağıtan bir durumla karşılaşırsanız, sınav gözetmeninden yardım isteyin.
SINAV SIRASINDA
p Sınav salonuna girdikten sonra gözetmenlerin açıklamalarını dikkatle dinleyin.
p Sınava Giriş ve Kimlik Belgesini teslim etmeyi unutmayın.
p Cevap kağıtları adayların adına basılı olacaktır. Cevap kağıtlarının doğruluğunu kontrol etmeli, yazıp kodlanması gereken bilgeleri dikkatli bir şekilde yazıp kodlayın. Kitapçıklar dağıtıldıktan sonra ilk iş olarak kitapçığın sayfalarını kontrol edin.
p Daha önceki deneyimlerinize dayanarak belirlemiş olduğunuz sınav taktiklerini ve zaman planını uygulayın.
p Sınava en başarılı olduğunuz testten başlamanız motivasyon ve zaman kazanma açısından etkili olacaktır.
p Sınav süresini iyi kullanabilmek için, zamanı, yanınızda bulunduracağınız bir saatle kontrol etmeniz yararlı olur. Hız ve doğruluk açısından bir denge kurmaya çalışın. Çok hızlı çalışıp hata yapmaktan veya aşırı dikkatli davranarak bir soru üzerinde gereğinden fazla durmaktan kaçının.
p Sınavda farklı zorluk derecelerinde sorular bulunacaktır. Turlama Tekniği ile her testte sıra ile önce kolay soruları çözmeniz, sonra başa dönerek diğer sorulara geçmeniz zaman, enerji ve dikkatin daha iyi kullanılması açısından yararlı olur. Sınav süresinde hız bilinen sorulardan bilinmeyen sorulara doğrudur. Bu nedenle anladığınız soruyu çözüp anlamadıklarınızı işaretleyerek atlayın.
p Her soruyu mutlaka tümüyle okuyup inceleyin. Soruyu karışık ve zor göründüğü için atlamayın.
p Sınavda her zorluk derecesinden sorular bulunur. Size zor gelen bazı sorulara bakarak sınavın tümünün zor olduğunu düşünmeyin. Önemli olanın, bütün sorulara bakarak, çözebileceğiniz tüm soruları doğru olarak çözebilmeniz olduğunu unutmayın.
p Soruları dikkatli bir şekilde okuyun ve soru kökünü vurgulayarak soruda neyin istendiğini anlamaya çalışın. Aynı dikkati cevap şıklarını okurken de gösterin.
p Zorlandığınız bir soruyla karşılaştığınızda, o soru için gereğinden fazla zaman harcamayın. Bu durum hem dikkat dağınıklığına hem de yorgunluğa yol açabilir. Testi bitirdikten sonra o soruya tekrar baktığınızda, daha önce fark edemediğiniz bir nokta çözüme daha kolay ulaşmanızı sağlayabilir.
p Kolay sorularla karşılaştıklarında, ‘Nasıl olsa yaparım.’ Düşüncesiyle doğru olduğunu düşündüğünüz ilk seçeneği işaretlemeyin, bütün seçenekleri değerlendirin. Sorunun kolay olduğunu düşünmek dikkat yoğunluğunu azaltabilir ve hata yapmak kolaylaşır.
p Paragraf türü sorularda, zaman ve dikkat kaybını önlemek için, önce soruyu daha sonra yanıt arayarak paragrafı okuyun.
p İşlem gerektiren sorularda, basit hataları önlemek için, işlemleri zihinden değil, kalem kullanarak ve sonuna kadar yapın.
p Dört yanlışın bir doğruyu götürdüğünü unutmayın ve anlamadığınız soruyu boş bırakın.
p Kitapçıktaki sorular üzerinde, hangi soruyu çözüp hangisini boş bıraktığınızı kolayca fark etmenizi sağlayacak işaretler kullanın. Böylece tekrar bakılması gereken soruları belirlemeniz kolaylaşacaktır.
p Cevap kağıdında dörtlü-beşli bir zincir oluşmuşsa (aynı seçenek arka arkaya 4 - 5 kez gelmişse) hata yapma olasılığı yüksektir. Bu nedenle o grup soruları tekrar gözden geçirsinler.
p Sınavda kullanacağınız kodlama yöntemi, kendiniz için en rahat olduğunu düşündüğünüz yöntem olmalıdır. Daha önce denemediğiniz bir yöntemi sınavda uygulamayın. (Bazı adaylar tek tek kodlamaya alışkın olabilir, bazıları ise gruplar halinde kodlayarak kısa dinlenme araları yaratmayı tercih edebilirler. Ancak soruların tümünü en son kodlamak yetiştirememek ve dikkatsizlik yapmak riski nedeniyle önerilmeyen bir yöntemdir.)
p 160 dakika aralıksız olarak oturup soru çözmek fiziksel bir yorgunluk yaratır ve bu durum dikkat düzeyini etkiler. Zihninizi dinlendirmek ve kendinizi rahatlatmak için, kısa bir süre (20-30 sn.) gözlerinizi kapatın, alnınızı ve şakaklarınızı ovun veya nefes egzersizi yapın.
p Sınav sonunda, kaydırma yapma olasılığını göz önünde bulundurarak, cevap kâğıdınızı kontrol edin.
YGS’DE BÜTÜN ADAYLARA BAŞARILAR DİLİYORUM….
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)